6 Kasım 2011 Pazar

hayat bir çember mi?

Habire içinde dönüp duruyor muyuz?

İnsan geçmişe ve bugüne baktığında hep aynı sorunlarla uğraştığını görüyorsa, kendini dar bir çemberin içinde hissediyor.

Bugün malum, ama geçmişe bakmanın en iyi yolu eski günlükleri karıştırmak. A, işte ordasın! Bildik sorunlar, bildik sıkıntılar, bildik çaresizlik, bildik umutsuzluk ve bildik kaçma isteği...

Hadi dürüst olalım. Bugün asla dün gibi değil.

Dün çektiğin sıkıntı ve çıkışın geldiği an, umutlarını tazeledi. Ve bugüne aktardın o bilgiyi. İşler düzelir diyorsun, yok canım o kadar da çaresiz değilim diyorsun... Dün boş durmamıştın, bugün de boş durmuyorsun... Yani umutların, çaban aynı yoğunlukta devam ediyor. Nedense ödüllendirilmeyi bekliyorsun. Peki niye içinde "bu kez farklı" diyen bir ses var? O ses mi sana "hadi herşeyi siktir et! Çek git!" diyor? "Çok oyalandın buralarda, kimsenin aldırdığı falan yok, kimse eksikliğini hissetmez, hadi topla tası tarağı... yok, bırak tası tarağı... çek git!" kimse tasını tarağını götürmüyor.

Gidilmiyor. Ha, deyince gidilmiyor işte!

Neden? Korkaklık, umut, boşvermişlik, utanma, beceriksizlik, gereksiz sorumluluk, gereksiz kendine önem verme... bir sürü neden bulunur. Tek geçerli neden, alışkanlık.

Bu hayatı bildiğimiz gibi çekiştirmeye, sürüklemeye alışmışsın işte. Bırakamıyorsun. Çemberin içinde o yandan bu yana çarpa çarpa yaşamaya devam ediyorsun. Kesici bir tarafa denk gelirsen, yaranla beraber hızla diğer tarafa yuvarlanıyorsun, yumuşak bir yerde biraz dinlenip yine tırmanmaya devam ediyorsun... Tırmanma? evet, bu çember aslında bir spiral... bugün yaşadığın dün yaşadığına benzemiyor tam olarak... bu gün önceki günün kopyası değil. Benzeri, ama kopyası değil. Hayat bir ders ve sınav diyorlar ya... Ne menem bir dersse ezberi yok. Ne kadar aldıysan bilgiyi o kadarını kullanıp bir üst daireye yollanıyorsun... arası kısa ise dairelerin, anında benzer sıkıntıları yine önünde buluyorsun. Temcit pilavı dedikleri cinsten... Ama bu kez pilava biraz tuz katılmış oluyor, belki biraz karabiber... ya da o sırada öğrendiklerinle eline karabiber tutuşturup diğer çembere yollanıyorsun. Hah, biraz daha yenebilir cinsten bir yemeğin var, ama, yine aynı yemek işte. İçin şişmiş durumda... E nereye kadar be kardeşim?

Ders dediğin şeyi bir öğretmen verir. Hani öğretmen vardı da  biz mi sallamadık hazreti?
Herkes kendi aklınca yaşıyor işte... Aklı kıt verdiysen ben ne halt edeyim? Bu akılla yırtmanın yolunu göstersene!

Bugün kurban bayramının birinci günüydü... bugün havada herkesin kokladığı ama algılayamadığı kan kokusu vardı. Bugün insanlar, günahları için bedel olarak kan döktü, bugün insanlar daha iyi bir hayat istedikleri için bedel verdi, bugün insanlar tanrı tarafından sevilmek için kanla sözleşme yaptı. Yıllar boyu kan kokusunu duyup algılamadığımı, kan kokusuna inanılmaz tepki veren bir varlıkla sokaklarda yürürken anladım. Onun doğasına uygun heyecanı benim tedirginliğim oldu. Neden sorusu takıldı aklıma. Neden? Bu siktiğimin laçkası çıkmış hayat için neden bu kadar kan dökülür? Neden bu kadar acı çekilir? Neden bu kadar korkulur?

Herkesin istediği insan gibi bir hayatsa, neden herkes kapısının önünü süpürmez? Neden bok götürür ortalığı? Neden insanların çoğu bok kafalı? O bok kafalılara karşı çıkmayan bir yığın sünepe yüzünden "düzen" düzmeye devam ederken, neden başka varlıklar kanını akıtmak zorunda?

Bunlar dünün de sorularıydı. Bugün de soruldu. Yarın da sorulacak.

Cevap mı? Bulan varsa bi zahmet anlatsın.

O güne dek hayat denen alışkanlığı, bu uyuşturucuyu, kimi zaman pembe bulutlar içinde, kimi zaman kabuslarla,  çoğu zaman sersem bir kafayla sürükleyip götüreceğiz işte!

herkesin uyuşturucusu kendine... benimki hayvanlar, kitaplar, yazmak ve görmek!

bırakıp gitme zamanı geldiğinde, yanıma bir tek "görmek'i alacağım. Ebeminki için...

1 yorum:

  1. kendin çekip gidemeyince, verilmiş süreni bir şekilde doldurmaya,oyalanmaya çalışıyorsun,gereksiz şeylerle uzuun vakitler geçiriyor,değişik şeyler deniyor,hatta seni oyalasın diye çocuk yapıyosun.Yaptığın şeyler zevkli ve anlamlıysa,bi de geçimini sağlıyosa ne mutlu... sadece güzel zamanlar ve mutlu olmak için harcanması gereken bir vakti kanla, intikamla doldurmak dünyadaki en akıllı varlığın aptallığı değil de nedir?
    can yakan bir yazı olmuş ama şunu söyleyim ben eksikliğini hissederim...

    YanıtlaSil